DEKONSTRÜKTİVİZM AKIMI

1980’lerin sonlarında ortaya çıkan postmodern mimari akımı olan yapısal analiz, Dekonstrüktivizm olarak adlandırılır. Yapıyı oluşturan mimari unsurların bütünlüğünün bozulması, dış cephe gibi mimari unsurların dik açılı olmayan köşeler ile yamultulması, yüzeylerle yapılan oyunlar ve kaydırılması gibi yöntemlere dayanan dekonstrüktivizm akımı etkisindeki binalar; bakanlara kargaşa ve belirsizlik hissi verir.

Dekonstrüktivist mimarların başlangıçta fikirlerinden etkilendiği Fransız filozof Jacques Derrida; her ne kadar Peter Eisenman ile birbirlerine oldukça yakın olsalar da Eisenman’ın mimariye yaklaşımı, tanışmalarından ve dekonstrüktivist olmasından çok daha öncesine dayanmaktadır. Peter Eisenman’a göre radikal şekilciliğe ilgisinin bir uzantısı olarak ele alınması gereken dekonstrüktivizmin bazı uygulayıcıları, konstrüktivizmin biçimsel deneyleri ve geometrik dengesizliklerinden etkilenmişlerdir.

Dekonstrüktivizm akımının gelişimini etkilemiş ve de tarihinin erken donemlerinde yaşanmış üç önemli olay vardır. 1982 yılındaki Parc de la Villette mimari tasarım yarışması bu olaylardan ilkidir. Özellikle Jacques Derrida ve Peter Eisenman’in ve devamında da Bernard Tschumi’nin ödül alan tasarımlarının, dekonstrüktivizm akımına çok önemli etkileri olmuştur. İkinci önemli olay ise, 1988 yılında Philip Johnson ve Mark Wigley’in Modern Sanatlar Müzesi’nde “New York Dekonstrüktivist Mimarlığı” sergisini açmalarıydı. Bu sergi, hem akımın tanınması hem de bu akımla özdeşleşecek mimarların ortaya çıkması konusunda dönüm noktası olmuştu. Frank Gehry, Daniel Libeskind, Rem Koolhaas, Peter Eisenman, Zaha Hadid, Coop Himmelb(l)au ve Bernard Tschumi tarafından yapılan çalışmalar Modern Sanatlar Müzesi’nin New York sergisi’nde sergilemiştir. Dekonstrüktivizim akımı ile özdeşleştirilmiş birçok mimar, bu sergiden sonra bu kavramla aralarına mesafe koymuştur. Fakat buna rağmen dekonstrüktivizm, çoğunluk tarafından kabul görmüş ve bugünün mimarisinde yaygın kullanılan bir akım olarak kendine bir yer bulmuştur. Son olarak da 1989 yılında ABD’nin Ohio eyaletindeki Columbus şehrinde yer alan Peter Eisenman tarafından tasarlanmış Wexner Sanat Merkezi’nin tamamlanıp hizmete sunulması, bu akıma çok önemli katkıda bulunmuş üçüncü olay olarak karşımıza çıkmaktadır.

Dekonstrüktivizm akımı dahilinde modernizm-postmodernizmin karşılıklı etkileşimi; kübizm, dışavurumculuk, minimalizm ve çağdaş sanat gibi 20. Yüzyılın farklı hareketlerine de referans olmuştur. “Biçim işlevi takip eder”, “Biçimin Saflığı” ve “Malzemelere Dürüstlük” gibi prensipleri daraltıcı modernizm “kuralları” olarak gören Dekonstrüktivistler; mimariyi bu kavramlardan uzaklaştırmayı amaçlar.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir